Suriye’de Baas yönetimi altında bazılarının kimlik kartı bile alamadığı, bu sebeple eğitim, mülk edinme, seyahat gibi temel haklarından bile mahrum kaldığı Kürt toplumu, iç savaş sırasındaki güç boşluğunu iyi değerlendirdi.
2012’de kurulan, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu silahlı grup YPG, önce Esad’ın ordusunun çekildiği kuzeydoğu bölgesine yerleşti. Türkiye’nin PKK’nın Suriye kolu olarak tanımladığı ve terör listesine aldığı YPG, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinden gelen askerî ve finansal desteği kullanarak IŞİD’e karşı savaştı, IŞİD’in çekildiği yerlere de yerleşti.
Bugün, ülkenin kuzeydoğusunda 46 bin kilometrekalelik alanı, yani ülkenin neredeyse dörtte birini kontrol ediyor. Bu alanın sadece genişliği değil, konumu da önemli. Burada Irak’a ve Türkiye’ye açılan sınır kapılarıyla birlikte petrol ve doğalgaz kuyuları bulunuyor. Yani ciddi gelir kaynakları var.
YPG, PKK ile bağlantılı bir grup ancak Şam-SDG anlaşmasından sonra Suriye’de kurulan yeni ordunun meşru bir parçası olacak. Tıpkı eski El Kaide bağlantılı HTŞ’nin Şam’da yönetime gelmesi ve HTŞ liderinin ülkenin cumhurbaşkanı olması gibi… Bir zamanlar birçok ülkenin ‘terör örgütleri’ listesinde olan bu iki grubun liderleri, 10 Mart Pazartesi akşamı Şam’da bir araya gelerek bir ‘entegrasyon’ anlaşması imzaladı.
Görüşmeler aylardır sürüyordu
ABD’nin 10 yılı aşkın süredir desteklediği YPG - ya da ABD’nin verdiği adıyla Suriye Demokratik Güçleri (SDG) - 8 Aralık’ta HTŞ ve lideri Ahmed el Şara Suriye yönetimine geldiğinden bu yana yeni yönetimle uzlaşmanın yollarını arıyor. Ancak bu arayışın tek nedeni Şam’daki yönetim değişikliği değil. Bu değişiklik olmadan önce de, ABD’de Donald Trump seçimi kazanmıştı, Ocak ayında Beyaz Saray’a taşınmak için gün sayarken artık Suriye’deki iç savaşa müdahil olmak istemediğini, oradaki askerlerini çekmek istediğini söylüyordu. SDG de Amerikan şemsiyesinin üzerinden çekilebileceği günlere hazırlık yapıyordu.
Sonradan öğrendik ki ABD, SDG’ye, Şam’daki yeni yönetimle müzakere yürütmesi ve uzlaşmaya varması konusunda baskı da yapmıştı. Öyle ki; SDG lideri Mazlum Abdi, bulunduğu bölgeden Şam’a anlaşmayı imzalamak için bir ABD helikopteriyle gitti.
Bir yandan Şara da ABD ve Batı’yla arayı iyi tutmaya çalışıyor ve SDG’ye yönelik herhangi bir operasyondan kaçınıyordu. Bu çerçevede Aralık ayında SDG’nin elinde tuttuğu Deyr-ez-Zor, bir çatışma olmadan, uzlaşma sağlanarak HTŞ’ye bırakıldı.
Aralık ayından bu yana görüşmeler sürerken Suriye’de Kürtçe yayın yapan basın kuruluşları, SDG, HTŞ’nin taleplerini kabul etmediği için uzlaşmanın sağlanamadığını yazdı. Suriye’den yayın yapan Arap basınına daha sık yansıyan iddialara göre ise, HTŞ, SDG’nin kendisini bir örgüt olarak feshetmesini istiyor; bu şartla SDG güçlerini asker olarak Suriye ordusuna alabileceğini söylüyordu.
20 Şubat’ta, tarafların uzlaşmaya çok yaklaştığına dair ilk kez bir kanıt gördük.
Mazlum Abdi, SDG’nin, HTŞ’nin şartlarını kabul ettiğini ve Suriye ordusunun bir parçası olmaya hazır olduğunu söylüyordu. SDG, bu karara vardığı toplantıda, “SDG'nin tek bir blok olarak Şam hükümetindeki Savunma Bakanlığı'nın ve bakanlıktaki bir kolordunun ya da Doğu Bölgesi Komutanlığı'nın bir parçası olmayı kabul ettiklerini" duyurmuştu. Türkiye ile yakın ilişkiyi sürdüren HTŞ ise daha önce, bu talepleri kabul etmeyeceklerini söylemişti.