Hep söylüyoruz; Türkiye’de bir şey tartışmak zor iş. 

Örneğin ülkece nefesimizi tuttuk Meclis’e gelecek “sokak hayvanları düzenlemesi”ni bekliyoruz. 

Beklerken de fikirlerini söyleyenler oluyor. Sosyal medyada onları ağızlarını açtıklarına açacaklarına pişman ediyorlar.

Türkiye tartışma, uzlaşma, karşıdaki ne diyor bir bakma kültürünün oturduğu bir ülke değil.

Ama ülke öyle değil diye biz de ona benzeyecek, başka üzümlere bakmak suretiyle kararacak değiliz.

Bizim yolumuz bize doğru, hiç yolumuzdan döner miyiz? Eğri eğri, doğru doğru… 

(Hadi şarkıyı da bir dinleyelim de havamız değişsin)

Evet, yolumuzdan dönmeyeceğiz ve doğru dürüst tartışmak, lafımızı üzerine düşünüp ağzımızdan çıkarmak için hazırlıklarımızı yapacağız.

Bu hafta sokak hayvanları gündemine buralardan bakan, az düşünmeye iten iki yazımız var.

Doğu Yücel “Hayvanlar olmasa hayatımız nasıl olurdu? Hangi filmler, kitaplar, mimari yapılar olmazdı?” diye sordu ve edebiyattan sinemaya geniş bir tura çıkarak cevaplarını Fayn için sıraladı.

Hayat filmimizin vazgeçilmez aktörleri: Sokak hayvanları
Sokak hayvanları yasası tartışmaları sürerken, konuya kültür ve sanat perspektifinden bakalım: Hayvanlar olmasa hayat nasıl olurdu? Hangi filmler, kitaplar, mimari yapılar eksik kalırdı? Sokaktaki dostlarımızı görmediğimiz, duymadığımız bir hayat hayal edebilir miyiz?

Biz de onun arkasına küçük bir kütüphane iliştirdik.