2011’de Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı ayaklanma başladığında, silahlara sarılanlar farklı gruplarda toplandı. Her bir şehirde, hatta kasabada orduya karşı savaşan silahlı grupların aynı çatı altında birleşmesi mümkün olmadı. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar hatta ilk aylarda ABD’nin de devreye girmesiyle ortak bir komuta merkezi oluşturmaya çalışıldı ama grupların zaman zaman birbirleriyle çatışmaya girdikleri de görüldü.  

Yıllar içinde bu gruplar farklı isimler altında birlikte çalıştı. Bu oluşumların isimleri ve yapıları, her bir grubun o dönemki hedefine, çıkarına ve ideolojisine göre değişti. Bunlar arasında nispeten en uzun soluklusu, Türkiye destekli muhalif grupların oluşturduğu ‘‘Suriye Milli Ordusu’’ (SMO) adı verilen grup oldu.

SMO, İdlib çeperinde HTŞ ile birlikte yıllarca varolabildi. Bu da İdlib’in Türkiye sınırında olması ve Türkiye’den gelen destekle mümkün oldu. Türkiye’nin PKK’nın bir parçası olarak tanımladığı YPG ve IŞİD’e karşı başlattığı askeri operasyonların ardından SMO, Afrin’den Cerablus’a kadar uzanan sınır bölgesine yerleşti. Bu bölgelerde de kontrolü 2016’dan bu yana Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteğiyle elinde tutuyor.

İdlib’de HTŞ ile muhalif gruplar arası çatışmalar

Suriye ayaklanması silahlı bir iç savaşa dönüştüğünde, ortaya çıkan en radikal grup olan Nusra Cephesi önce El Kaide’nin bir koluydu ama 2016’da El Kaide’yle tüm bağlarını kopardığını duyurdu, İdlib’deki daha ılımlı sayılabilecek İslamcı muhalif gruplardan bazılarıyla birleşerek Heyet Tahrir el Şam adını aldı. 2017’de de, İdlib içinde yaşanan çatışmalardan galip çıkarak bölgede kontrolü ele geçirdi. Bu esnada HTŞ’ye karşı gelen muhalif grupların liderleri öldürüldü, HTŞ’ye katılmayı reddeden gruplara kendilerini fesh etmeleri emredildi. Böylece İdlib’in tek hakimi HTŞ oldu.

Ancak anlaşmazlıklar bununla bitmedi. Daha radikal gruplar da HTŞ’yi İslamcı çizgiden uzaklaşmakla suçladı. Yani İdlib içinde hakim grup olan HTŞ, aslında hem kendi içindeki farklı grupların arasında; hem de İdlib ve çevresindeki gruplarla arasında çıkan çatışmalarla yıllardır karşı karşıya kalıyor.

Farklı muhalif gruplar arasındaki ciddi fikir ayrılıklarının ve çatışmaların, bunca yıldır Esad’ın işini kolaylaştırdığını da söyleyebiliriz. Ta ki Kasım ayına kadar. Kasım ayında HTŞ öncülüğündeki muhalif gruplar - çok zor ortaya çıkan bir işbirliği sağlayarak - İdlib’den önce Halep’e, oradan da Hama ve Humus’a ilerleyerek nihayet Şam’a girdi. Aynı sırada YPG ve bazı diğer Kürt ve Arap grupların oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Deyrezzor’da Suriye ordusunun elindeki bazı bölgelere girdi. Güneydeki Deraa’da da farklı muhalif gruplar, ordunun çekildiği yerlere yerleşti. 

Yıllardır yer yer fiziksel çatışmalara girdiği gruplarla Esad’a karşı kırılgan bir işbirliğine giren HTŞ, böylece Suriye ordusunun birkaç günde dağılmasına yol açtı. Sonra da Şam’da devlet aygıtlarının kontrolünü ele geçirdi.

Bu işbirliği sırasında dahi, farklı grupların değişken hedeflere sahip olduğunu görmek mümkün. Örneğin Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu, önceliğini SDG kontrolündeki bölgelere verdi. Fırat’ın batısındaki Tel Rıfat ve Menbiç’i, ortaya çıkan karmaşadan faydalanarak SDG’nin elinden aldı. SDG, Türkiye’nin yıllardır talep ettiği gibi Fırat’ın doğusuna çekilmiş oldu.