Kim ne derse desin, 2011 yılında Suriye’de başlayan süreç gerçek bir halk ayaklanmasıydı. Dünyaya açık, Arap olmaktan gurur duyan, farklı mezhep ve dinlerin bir arada var olabildiği, zeki esprileriyle tanınan ve kendileriyle alay etmesini de bilen gerçek insanların gerçek ayaklanması.
Boyun eğme karşılığı hayali düşmanlara karşı sahte bir güvenlik sağlayan, halkına karşı politik, sosyal, siyasal ve ekonomik suçlar işleyen mafyokratik bir yönetime karşı ayaklanmışlardı.
Bu özgün halk ayaklanması çok kısa sürede, başka devletlerin, devlet niteliğindeki örgütlerin karıştığı, farklı güçlerin kendi kozlarını paylaştığı uluslararası, bölgesel boyutu da olan bir savaşlar arenasına döndü.
Ortadoğu’nun şüphesiz gelmiş geçmiş en kötücül kurnazlarından Hafız Esad’ın minicik bir kısmına reform yapılmaya kalkışıldığında bile çökecek biçimde kurduğu sistem, kendi devamı için ülkesini yok etmekten çekinmedi. Üstelik çok büyük bir kötülük daha yaparak: Suriye’yi radikal unsurlara teslim ederek.
Ayaklanmanın hemen başında, cezaevlerini gençlerle, özgürlük ve ekmek isteyen sıradan insanlarla doldurdu, kitlelerin üstüne keskin nişancılar saldı ama bir grubun elini bile isteye serbest bıraktı: silahlı radikallerin.
Kendi ülkesinde yaşayan Kürt nüfusa kimlik bile vermeyip, Atatürk Barajı’nın yapılmaya başlanmasıyla kendi Kürt sorununu PKK şiddeti formatında Türkiye’ye ihraç eden rejimin çok iyi bildiği bir yoldu bu. ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra da hem kendi radikallerini hem de ileride pazarlıkta kullanabilmek için dünyanın dört bir tarafındaki cihatçı radikal unsurları Suriye’ye toplayıp, eğitip, Irak içine salmıştı. Batı ile ilişkileri düzelmeye başlayınca bir kısmını yeniden cezaevlerine doldurdu. İşte o radikalleri Suriye halk ayaklanması başlayınca hem Batı’ya karşı, “Bak, ben gidersem bunlar gelir” demek için kullandı, hem de yaslanmaya çalıştığı Hristiyan, Alevi unsurları rehin tutabilmek için.
Toplumların değişmez kuralıdır, kuralsızlık hâkim olmaya başladığında, en güçlü olan, en savaşmaya yatkın unsurlar inisiyatifi ele geçirirler ve giderek daha da radikalleşirler. Suriye’de böyle oldu. Rejimin yolunu açtığı radikal unsurlar, IŞİD formatında hem Suriye halkının özgün ve gerçek halk ayaklanmasını ele geçirdi hem rejimin ömrünü uzattı.