Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) 27 Kasım 2024’te İdlib’den çıktı ve Beşşar Esad yönetimine karşı son yılların en büyük saldırısını başlattı.  Çok hızlı ilerledi.  

Halep’te neredeyse hiç dirençle karşılaşmadan yönetimi ele geçirince ilerlemeye devam etti. 

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi 1 Aralık 2024’te önce Şam’a gitti. Esad’a ülkesinin desteğini gösterdi, ertesi gün soluğu Ankara’da aldı. 

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre önce Esad’a uzattığı el havada kalmıştı. Belki Esad’dan bir mesaj getiriyordu. O günlerde hâlâ böyle bir gelişme olabilir beklentisi vardı.

Arakçi, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Sonra ikili kameraların karşısına geçti. Fidan’ın ağzından, görüşmenin gergin geçmiş olabileceğine dair işaret cümleleri döküldü:  

“Suriye’deki olayları herhangi bir dış müdahale ile açıklamaya çalışmak bu aşamada yanlış olacaktır. Bu, Suriye’yle ilgili gerçekleri anlamak istemeyenlerin sığındığı bir sığınaktır, hatadır. ….. Geldiğimiz noktada, Suriye’de geniş çaplı çatışmaların tekrar başlamasının nedeni, bu ülkenin birbiriyle bağlantılı sorunlarının 13 yılı aşkın süredir çözülmemiş olmasıdır. Muhalefetin meşru taleplerinin göz ardı edilmesi ve rejimin siyasi sürece samimi biçimde dahil olmaması bir hataydı. Son olarak, sivillere yönelik kapsamlı saldırılar gerçekleştirilmesi iç savaşı yeniden alevlendirdi. Biz, bu konulardaki uyarılarımızı ilgili tüm taraflara defalarca yapmıştık…”

Fidan, “Biz size bin kere anlattık, dinletemedik, işte sonuç” demiyordu da böyle diyordu. Sonradan öğrenildiği kadarıyla, Esad’dan gelen bir mesaj yoktu. Buna gerek de yoktu. Ve evet, görüşme gergin geçmişti. 

8 Aralık 2024’te, yani  Halep’e doğru yürümeye başladıktan sadece 12 gün sonunda, HTŞ soluğu Şam’da aldı. 

Beşşar Esad’ın ülkeyi terk etti. Ama kaybeden sadece o değil, aynı zamanda İran ve Rusya’ydı. 

İran’ın hazmetme güçlüğü 

İkisi de tıpkı dünyanın geri kalanı gibi, HTŞ’nin Türkiye’nin yönlendirmesi ve desteği ile kazandığını düşündüler. Astana Masası’ndaki ortaklarının onları “kazıkladığından” da eminlerdi.  

İran her zamanki gibi hislerini saklamakta güçlük çekti. 

Dini lider Ayetullah Ali Hamaney Esad’ın devrilmesinden birkaç gün sonra ilk kez konuştu. İsim vermeden Türkiye’yi de suçladı:

 “Komşu bir devlet Suriye’deki gelişmelerde görünür bir rol oynadı. Herkes bunu görebilir. Ancak asıl komplocu ve planlayıcı ABD ve siyonist rejimdir.

Türkiye’nin oynadığı bazı roller olduğu kesin. Hakan Fidan 8 Aralık’tan bu yana verdiği bir dizi röportajda bunu hissettirdi. Örneğin, 13 Aralık 2024’te NTV Televizyonu’na verdiği röportajda olduğu gibi: 

"Bu harekât başladığında yapılması gereken en kritik konu, Rusların ve İranlılarla konuşup askeri olarak denkleme girmemeleriydi. Yani Ruslar ve İranlılarla görüşmelerimiz işte yani o bir hafta bunun özeti onlar artık anladılar. İran Dışişleri Bakanı geldi. Sonra Doha'da hem Ruslarla hem İranlılarla bir araya geldik ve bazı konuları konuştuk. Her şeyi burada konuşmak istemiyorum. Ama bir noktadan sonra onlar da artık telefon ettiler, o akşam da Esed gitti." 

Rusya’nın da elbette canı yandı. Esad’ı Moskova’ya kaçırdı. 

Bunun koruma mı yoksa ilerde çıkarları doğrultusunda yapacağı bir takas için rehin alma mı olduğunu daha sonra öğreneceğiz. Ancak Rusya görünürde daha soğukkanlı davrandı. İçinde kopan fırtınalar olsa da Suriye’deki hava ve deniz üslerinin varlığını devam ettirme arzusu, İran gibi davranmasının önüne geçti.  

Nitekim, Suriye’nin yeni yönetimine temsilci de gönderdi, Devlet Başkanı Vladimir Putin de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı aradı, hatta bir miktar para transferi yapıldığına dair haberler var. Türkiye’nin aracılığıyla Suriye Dışişleri Bakanı ile Rusya Dışişleri Bakanı Ankara’da gizlice görüştü de… Rusya, yeni Suriye’nin geleceğinde de yer almak konusunda istekli olduğunu gizlemiyor. Pazarlık etmeye çalışıyor.  

İran’ın daha agresif olması, daha çok kaybeden olarak hissetmesinden.  Yıllardır inşa ettiği “direniş ekseninin” halkaları tek tek kopartıldı; HTŞ, Suriye’de İsrail ise Lübnan’da.  

Yaşadıklarından ders çıkarıp, mezhepçi politikalarını bir kenara bırakarak, bölge ülkeleri üzerinde yarattığı rahatsızlığı ortadan kaldırmak için bunu bir fırsat olarak kullanması mümkündü. Kendisine Türkiye’den yapılan telkinler de bu yönde oldu. Fidan, Suudi Arabistan merkezli Al Hades TV’ye verdiği mülakatta şöyle dedi: