İskoçya’dan Londra’ya komedyen olmak üzere gelen Richard Gadd, hayallerine erişmekten çok uzakta, bir pubda barmen olarak çalışıyordur. Arada bir çıktığı gösterilerine pek insan gelmiyor, gelenlerin de mimikleri oynamıyordur.
Bir gün içeri şişman, bodur, çaresiz bir kadın girer. Parası olmadığı için su rica eder. Richard kadına acır ve bir bardak çay ikram eder. Fakat cehenneme giden yol, o küçücük iyi niyet taşıyla kurulmaya başlamıştır bile!
Gadd’in 2010’lu yılların başında, 20’li yaşlarında yaşadığı bu hikaye, önce 2019’da Gadd’in tek başına performe ettiği, kendi halinde bir oyuna dönüşmüştü. Bu bir saatlik oyun çok kısa sürede fenomen olup ödülleri heybesine atınca platformlar adamımızın peşine düştü.
Ve işte sonunda bu gerçek hayat hikayesinin ve oyunun genişletilmiş versiyonu Netflix’te.
Asıl kişinin kendini oynadığı bir otobiyografi
Dizinin konusunu özetleyince benzerlerine çok sık rastladığımız takıntılı, platonik aşık hikayelerinden biri gibi duruyor aslında. Aklımıza Netflix docudrama’sı Lover Stalker Killer geliyor.
Orada da ilk randevudan sonra görüşülmeyen kadının şiddetini giderek artıran “stalk”una maruz kalan adamın hikayesini izliyorduk. Baby Reindeer’da (Türkçesi: Yavru Rengeyiği) da Richard Gadd’in dizide başrolü üstlenmesi bu yarı-belgesel formatını çağrıştırıyor.
Fakat gerçek kişilerin demeçleri ve canlandırma sahneleriyle ilerleyen bir docudrama izlemiyoruz. Tam tersine her bölümü sinema filmi gibi çekilmiş bir diziyle karşı karşıyayız.
Richard Gadd hem senaryoda, hem performansta döktürüyor. Bu olayları yaşamış birinin şimdi kameralar karşısında aynı duygulara girişindeki beceri seyirciye çok kişisel bir terapi seansına şahit oluyormuşçasına bir etki bırakıyor.