Abi, bu tribünde bağıran kim? Tek başına 100 kişilik ses çıkardı. Onu susturmak için her sayıdan sonra şarkı açtık ama nafile...

Deli ya o deli. Altyapı maçı da izler, basketboldan hentbola her tribüne de gider. Kulübün başkanı o kadar maça gitmiyordur.

Geçen hafta Vakıfbank 2 ile Karşıyaka kadın voleybol takımları karşı karşıya geldi. Sezonun, hatta o haftanın bile en önemli maçlarından biri değildi. Bu listeye aday dahi olamazdı. Bir defa voleybolun en üst liginde bile değillerdi. Bir alt küme takımlarıydı. Ligin ikincisi ile sondan ikincisi sahadaydı. Ortada geçmişten gelen bir rekabet unsuru da yoktu.

Saydım. Parmakla sayılacak kadar az insan vardı zaten. Maçı izleyenler hepi topu 100 kişiydi ancak. Ev sahibi tribünlerin bir kısmı genç yetenekleri keşfetmek için oradaydı. Bir bölüm için ise ailecek yapılabilecek keyifli bir cumartesi günü etkinliğiydi. Deplasman tribününü saymak daha da kolaydı. Bir elin parmakları kadar bile değillerdi. Dört kişilik Karşıyaka taraftar grubunun oraya gelme sebebi farklıydı. İlk düdükten son sayıya kadar her an takımlarına tam destek verebilmek için şehir değiştirmişlerdi. Onların gözünde bu takımlarına karşı bir sorumluluktu, ödevdi. Yerine getirmeleri gereken bir görevdi.

Karşıyaka’nın 3-1 kazandığı maçın ardından salonu terk ederken aklımda sahanın genç yıldızları Defne Başyolcu ya da Aylin Uysalcan pek fazla hacim kaplamıyordu. Tek bir şey düşünüyordum. Her sayıdan sonra tek başına spor salonunu inleten o Karşıyakalı taraftar kimdi? Takımını gerçekten o kadar seviyor muydu? Maçın anonsörü de aynı hislere sahip olacak ki Karşıyakalı bir yönetici ile aralarında en başta yazdığım diyalog geçti.