Hayal edin, kocaman bir müstakil eviniz, gözünüzün önünde uzanan büyük bir çiftliğiniz olsun.

Evin odalarından şen kahkahalarla çıkan çocuklarınızı, onlar için her sabah en tazesinden yumurtlayan tavuklarınızı da ekleyin.

Yalnız tavuk da yetmez, inekler, koyunlar, köpekler, hepsi size bu pastoral yaşamı renklendirmek için eşlik ediyor olsun. 

Çocuklar sizde, hayvanların bakımı sizde, neredeyse hiçbir şeyi marketten almadan en baştan kendi ellerinizle yapmak sizde… 

Bunları yaparken yorulmamak, yüzünüzdeki o Bihter gülümsemesini kaybetmemek ve üzerinizdeki kostümvari kıyafetlerle salınmak da sizin sorumlululuğunuz.  

Can alıcı kısma henüz gelmedik. Tüm masrafları, sizi çok seven kocanız karşılıyor. 

Kimilerine gerçekten cazip bir rüya, kimilerine de boğucu bir senaryo… Sonuçta herkesin hayatına kimse karışamaz. Hayallerine de…

Fakat bir yerlerde birileri, hayal pazarlamak ve suni hayatlar yaratmakta epey mahir. Bu maharetli ellerin son zamanlarda sosyal medyada gittikçe daha fazla göze çarpan yeni bir ürünleri var: “Trad-wife” akımı…

Nedir bu trad-wife?

Özellikle Tiktok ve Instagram gibi sosyal medya mecralarında popülerliğini günden güne artıran bu akım, ismini “geleneksel eş” manasına gelen “traditional wife”tan alıyor. Bu akım dahilinde değerlendirilebilecek videolarda, geleneksel kadın erkek rolleri parlatılıyor, aile yaşamının hem kadın hem erkeğe mutluluk getireceği pazarlanıyor ve iyi bir ev hanımı olma fikri, bu pırıltılı hayatlar vesilesiyle cazip kılınıyor.

Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Derya Vural şöyle açıklıyor bu akımı: 

“Ağırlıklı olarak 2020’lerde Batı’da popülerlik kazanan trad-wife akımının içeriğine bakıldığında, kamusal alanda ekonomik özgürlüğü ile yer almak yerine tüm zamanını çocuğu, kocası ve ailesi ile geçirmeyi seçen ve klasik toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üreten kadınların olduğu görülüyor.” 

“Moderniteyi reddet, geleneklerine sarıl…”

Bu akımın asıl çıkış noktası ve kendine en çok alıcı bulduğu yer Amerika. Kendini, modern feminizme ve Amerikalı, genç, özgür, solcu kadın imgesine karşı konumlayan bu görüş, Hıristiyanlık propagandasını da kullanarak gittikçe daha fazla sayıda genç kadının tercihlerini ve hayatını etkiliyor. 

Bu akımı pazarlayan videolarda genç kadınlar, tıpkı yukardaki hayali senaryoda betimlediğimiz gibi 1950’leri çağrıştıran bir hayat sürüyor ve bu kurguyu daha gerçekçi kılabilmek için giydikleri kıyafetleri dahi öyle seçiyorlar. Verdikleri mesaj çok açık: “Moderniteyi reddet, geleneklerine sarıl…”

Peki bu geçmişe dönüş ne vaat ediyor ve neden gittikçe daha çok sayıda insan, önceki kuşaklar gibi bir yaşam sürmeyi daha cazip buluyor? 

Çünkü onlara bu yaşamın daha kolay ve kamusal bir işte çalışmaktansa evde kendi aileleri için çabalamanın daha katlanılır olduğu anlatılıyor. Daha doğrusu, epey estetik ve her şeyin tıkır tıkır işlediği videolarla bu mesaj, alttan alta gösteriliyor. 

Dikkatli bir izleyici için bu videoların doğrudan ev yaşamını göstermediği ve kurgusal dizilerden çok da farklı olmadığı aslında açık. Fakat kendini videolardaki estetik cazibeye kaptıranlar bu gerçeği görmeyi reddedebiliyor.