Bir sabah uyanıyoruz ve yepyeni bir "kadının doğru yaşama kılavuzu" ile karşılaşıyoruz.
Sosyal medya feed'lerimizde bir gün "tradwife" olmak övülürken, ertesi gün "soft girl" moduna geçmemiz bekleniyor. Sonra biri çıkıp "girlboss" olmamızı, bir diğeri ise "girlmoss" olup hayatta sadeleşmemizi öneriyor.
Kime yetişeceğiz, hangi trende uyacağız? Trendi kaçıran dışarıda mı kalıyor?
Evet, şu an "kadın olmak" demek, sürekli yeni bir kategoriye dahil edilmek demek. Mevcut olmaktan fazlasıyla varoluşçu bir beklenti içinde olunması demek. Kadınlar ya bu akımlardan birine sığacak ya da "hangi kategoriye ait" olduğunu düşünerek varoluşsal krizler yaşayacak.
Ama asıl soru şu: Neden hep kadınlar için yeni trendler belirleniyor da erkekler için böyle etiketler oluşmuyor? "Soft boy" veya "trad husband" diye bir akım neden yok? Çünkü erkekler zaten bu tarz toplumsal normlarla bıyıklı duvarlara çarpılmıyor. Erkekler "lider", "güçlü", "karar veren" olarak kabul edilirken, kadınların hangi kalıba sığacağıyla ilgili sonsuz bir tartışma sürüp gidiyor.
Ayrıca, bu eğilimlerin neredeyse tamamen sosyal medya aracılığıyla var olması nedeniyle büyük ölçüde performatif olduklarını belirtmek gerek. Daha önce farkında olmadan ve önemsemeden bir pamuk şeker yemiş olabilirsiniz, şimdi çevrimiçi olarak "kız yemeği" olarak belgeleniyor. Sırtınızdaki sıcak güneşi düşünerek bir Akdeniz şehrinin sokaklarında yürümüş olabilirsiniz ama tebrikler artık kendinizi tüm dünyaya #girlmoss olarak tanıtabilirsiniz. Margaret Atwood'un dediği gibi; "İçinde bir erkek, bir kadını izliyor. Sen kendi röntgencinsin."
Medya, popüler kültür ve sosyal medya dinamikleri, kadının kim olduğuna karar verme işini bir görev olarak üstlenmiş gibi hareket ediyor. Kadınların kendi hayatlarının yazarı olmasına izin verilmiyor, aksine onları belirli kategorilere sıkıştırmak ve birer pazarlama nesnesi haline getirmek için yeni yeni "paketler" hazırlanıyor.
Kadınlar istediği gibi yaşar, giyinir, seçer. Ama mesele bu değil. Asıl mesele, neden bu yaşam tercihlerinin ille de bir "akım" haline getirilmesi gerektiği. Bireysel seçimler niye toplumsal normlara dönüşmek zorunda? Kadınların varoluşu neden sürekli paketlenip, birer "kimlik etiketi" haline getirilip tüketilmek isteniyor? Sorun, birinin geleneksel bir hayat yaşaması, yumuşak olması ya da sert bir kariyer kadını olması değil. Sorun, bunların birer medya içeriğine dönüşerek, kadınların nasıl hissetmesi gerektiğine dair bir baskıya aracı olması.
Tradwife: Ev içindeki sahte doğallık
"Tradwife" akımına bakalım. Bu akım, kadınların ev içindeki rollerini yeniden yüceltiyor. "Evin hanımı ol, ev yapımı ekmeğini fırından çıkar, kocanı mutlu et!" mottosuyla 1950'lerden fırlamış gibi bir anlatı oluşturuluyor. Ama kimse kadın emeğinin görünmez hale getirildiğinden, kadının toplumsal gücünün "doğallıkla" nasıl eriyip gittiğinden bahsetmiyor.
Kadınlara ev kadını olmayı, geleneksel rollere dönmeyi öğütleyen bu akım, bir yandan "doğal kadınlık" vurgusu yaparken, diğer yandan temsilcileri sosyal medya üzerinden ciddi gelirler elde ediyor. Peki, burada bir çelişki yok mu? Birileri mutfağında ekmek yoğururken, aslında kameralara oynuyor. Evdeki emek, içerik üretiminin bir parçasına dönüşüyor. Gelenekselliği savunanlar, modern dünyanın olanaklarından fazlasıyla faydalanıyor. O zaman sormak lazım: Bu gerçekten "özüne dönüş" mü, yoksa yeni bir pazarlama stratejisi mi?