Çılgın bir seçim yılıydı 2024. Dünya nüfusunun yarısına yakını, yaşadıkları ülkelerin siyasi istikametine karar vermek için sandık başına gittiler. Bu seçimler içinde en çok yankı uyandırması beklenen de 5 Kasım tarihinde ABD’de olacak. Ya nevi şahsına münhasır hâl ve hareketleriyle Cumhuriyetçi Partinin adayı Donald Trump ikinci kez Beyaz Saray’a gidecek ya da Demokrat Partinin adayı ve Biden yönetiminde halihazırda başkan yardımcılığı görevini yürüten Kamala Harris ABD’nin ilk kadın, siyah ve Güney Asya kökenli başkanı olarak tarihe geçecek.
Beyaz Saray yolu iki aday için de taşlı ve engebeli, çünkü seçime günler kala Harris ve Trump anketlerde başa baş gidiyor. Demokrat aday, kampanyasına yapılan milyonlarca doların da etkisiyle bir süre ivmelense de, bu trendi sürdüremedi. Anketler son iki seçimde isabetli tahminler sunamadığı için güvenilirlik tartışmaları da gündemde. Buna rağmen Harris ve Trump'ın seçmendeki karşılığına dair genel bir fikir verdikleri söylenebilir. Ama bıçak sırtı bir yarışta kazananı kestirmek için şaşırtmaz bir rehber olmadıklarını hatırda tutmak gerek.
Türkiye’de bizler sarsıcı seçim gündemlerine, bir güne bir yıllık haber sığmasına alıştık sayılır. Fakat son dönemin inişli çıkışlı siyasi gelişmeleri Amerikalılar için yeniydi. Başkanlık münazarasında Biden’ın Trump karşısındaki zayıf performansı ve peşi sıra çöken panik, 81 yaşındaki başkanın ısrarlar üzerine çekilmesi, alelacele yarışa giren Harris’in rakibiyle farkı açamayışı Demokrat seçmenin yakından izlediği gelişmelerdi. Harris’i belki de en çok zorlayan, Biden yönetiminde görevi sürerken, kendisini ondan ayrıştırmak, ‘değişimin adayı’ imajını kurmaya çalışmak oldu.
Trump ise markalaşmış gafları, göçmenlerin kedi köpek yediğine dair akıl zorlayan açıklamaları ve kendisine yönelik iki suikast girişimiyle dünya manşetlerindeydi. Pennsylvania’da yanağından kan sızarken yumruğunu havaya kaldırarak verdiği poz, şimdiden Amerikan siyasi tarihinin ikonik fotoğrafları arasında. İkinci kez başkanlığa talip olan Trump ölümden dönmüş de olsa ulusal çapta bir sempati uyandıramadı. Siyasete şiddet bulaşmasının tehlikeleri tartışılırken, komplo teorileri de havada uçuştu.
Bunca gelişmeye rağmen ne Harris’in, ne de Trump’ın ikna gücü yüksek bir mesaj üretebilmiş olması da Amerika’daki sert kutuplaşmanın azizliğine yorulabilir.
Amerikan seçim sistemi nasıl işliyor?
Her dört yılda bir dünyanın gözü Amerikan başkanlık seçimlerine döndüğünde, belki de en kafa karıştıran konulardan biri ülkenin seçim sistemi oluyor.
Amerikan halkı başkanı doğrudan seçmiyor; Seçiciler Kurulu (Electoral College) sistemi sebebiyle başkanı oylayacak delegeleri seçiyor. Bu delegelerin sayısı da her eyalette büyük oranda nüfusa göre belirleniyor. Başkan seçilmek için toplamdaki 538 delegeden 270’ini kazanmak gerekiyor.
Geçmişte ülke genelinde aldığı oy rakibinden fazla olmasına rağmen seçimi kaybedenler oldu: 2000’de George W. Bush’un rakibi Al Gore 543 bin kadar oy fazla almasına rağmen başkan olamadı. Keza 2016’da Hillary Clinton Trump’tan yaklaşık 3 milyon oy fazla aldı, fakat seçici delege oyları eksik kaldığından yarışın kaybedeni oldu.
En çok oy alan adaya illa ki başkanlık yolunun açılmadığı sistem için reform tartışması sürüyor; 5 Kasım’daki seçim sonuçlarına göre bu tartışma büyüyebilir de.