19 Mart’a kadar Türkiye ekonomisi, içinde bulunduğu faiz indirim döngüsü, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının peş peşe gelen not artışları ve AB ile ilişkilerde esmeye başlayan ılımlı hava sayesinde beklentilerin pozitife döndüğü bir atmosferi yaşıyordu.
Bu ılıman tablo, elbette her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmiyordu ama kur korumalı mevduat öncesi dönemde piyasaların ateşini yükselten gelişmelerle karşılaştırıldığında nispeten sakin sulara yönelim söz konusuydu.
Hatta yakın bir gelecekte belki de yapısal reformların tekrar konuşulmaya başlanacağı elverişli koşullar doğabilirdi. Ancak bu göreceli olumlu dönem, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, ardından da 23 Mart’ta tutuklanmasıyla tuzla buz oldu.
İmamoğlu ve bazı çalışma arkadaşlarının yolsuzluk, bazılarının da terör suçlamasıyla tutuklanmasını protesto eden eylemlerin kısa sürede öğrencilerin katılımıyla büyümesi, neredeyse tüm ülkeye yayılması ve farklı kesimlerin taleplerini dile getirdikleri eylemlere dönüşmesiyle devam eden sürecin ekonomide yarattığı depremin faturası gün geçtikçe ağırlaşıyor. Yeni veriler açıklandıkça tahribatın büyüklüğü de netleşiyor.
Tüm kurumlar türbülansa karşı devrede
İmamoğlu’nun tutuklandığı 23 Mart Pazar gününden itibaren piyasalardaki olası bir çöküşü önlemek için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) başta olmak üzere, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Borsa İstanbul dört koldan aldığı önlemlerle piyasaları dizginlemeye girişti.
TCMB’nin 27 Mart’ta açıkladığı son veriler, döviz kurlarında yaşanacak ani sıçramayı önlemek için bankanın yaptığı müdahaleler sonucunda döviz rezervlerinde 21 Mart 2025 itibarıyla 13,2 milyar dolar azalma meydana geldiğini gösteriyor. Sonraki günlerde de süren müdahalelerle rezervlerdeki azalışın şimdilik 27-28 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Bu rakam Türkiye’nin son iki yılda türlü bedeller ödeyerek biriktirdiği rezervin yaklaşık yarısına tekabül ediyor.
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve TCMB’nin eski Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, X hesabında, (24 Mart itibarıyla 23 milyar dolar civarında olan) düşüşün “tarihin en sert aylık rezerv düşüşü” olduğunu açıkladı.
SPK, yılın ilk işlem günü kaldırdığı borsada açığa satış yasağını 25 Nisan’a kadar geçerli olmak üzere tekrar devreye aldı. Borsada yatırımcıların, hesaplarında fiziken bulunmayan hisse senetlerini satıp, fiyat düştüğünde tekrar geri almaları işlemine “açığa satış” deniyor ve uzmanlarca borsaların sağlıklı işleyişi için gerekli bir uygulama olarak kabul ediliyor. Oynaklığın arttığı dönemlerde ise düzenleyici kurumlar küçük yatırımcıların zarar görmemesi için açığa satış uygulamasını bir süre yasaklıyor.
SPK’nın ayrıca şirketlerin geri alımlarının önündeki kısıtlamaları da kaldırmasıyla hisse fiyatlarında kısa süreli yükseliş yaşandı. “Geri alım”, şirketlerin borsada işlem gören kendi hisse senetlerini satın almak suretiyle fiyatları yukarı yönlü desteklemesi anlamına geliyor.
BDDK ise yayınladığı kararla bankaların hisse geri alımlarını kolaylaştırdı. Karar uyarınca bankalara hisse geri alımında sermaye esnekliği tanındı.
Tutuklamadan sonraki ilk işlem gününde Türkiye Varlık Fonu da, borsada 7 milyar TL’yi aşan alım yaparak piyasadaki satış baskısını kırıp günü kurtarmaya çalıştı.
TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) 2018’den bu yana ilk kez olağanüstü bir toplantıyla gecelik borç verme faizini yükseltti. Gecelik faizler yüzde 44’ten yüzde 46’ya yükseltilirken, yüzde 42,5 oranındaki politika faizi sabit tutuldu. TCMB bir hafta vadeli repo ihalelerine bir süreliğine ara verilmesini kararlaştırdığı için de yüzde 46’lık gecelik faiz otomatik şekilde politika faizi haline geldi.