Teknolojinin hayatımızdaki yeri yıllar içinde hızla arttı, ama yapay zekanın etkisi bambaşka. Artık siber güvenlikten sağlığa, sosyal medyadan günlük işlerimize kadar her alanda karşımıza çıkıyor. Bugün yapay zeka denildiğinde ise aklımıza hemen chatbotlar geliyor.

Soru sorup cevap aldığımız, bazen metin yazdırıp bazen bir görsel tasarlattığımız chatbotları Türkçe’ye yapay zeka asistanı ya da sohbet botu olarak çevirmek mümkün. Elimizin altındaki bu dijital asistanlar, sohbet etmek, rehberlik sağlamak veya basit görevleri yerine getirmek gibi gündelik ihtiyaçlarımızı karşılamak için devreye giriyor.

Bu kadar hızlı ve anında yanıtlar almak, bilgiye erişim biçimimizi köklü bir şekilde değiştiriyor. Geleneksel öğrenme yöntemlerinde bir şeyleri araştırmak, okuma yapmak, üzerine düşünmek vardı. Şimdi ise sadece bir soru sormak ve anında yanıt almak mümkün. Peki bu hız, öğrenme alışkanlıklarımızı nasıl dönüştürüyor? 

Nedir bu yapay zeka?

Teknik açıdan yapay zeka, makinelerin insan gibi düşünebilmesini ve öğrenebilmesini sağlayan bir teknoloji; kısacası makinelerin akıllı hale gelmesi. 

Yapay Zeka Uzmanı Ahmet Emre Aladağ, bu teknolojinin en basit haliyle nasıl çalıştığını şöyle özetliyor: “Yapay zeka, kendisine verilen bilgileri inceleyerek istatistiksel örüntüler (tekrar eden ortak noktalar) yakalamayı amaçlar. Bu örüntüleri baz alarak da tahminlerde bulunur.”

Ancak Sosyolog Borabay Erbay, bu konuyu sosyal bilimler perspektifinden de ele almamız gerektiğini söylüyor. Ona göre, burada tartışılması gereken bir de faillik meselesi var. 

Zira toplumlarda, bilinen anlamda fail, insan. Ancak Erbay, artık insan ya da canlı olmayan varlıkların da fail olabileceğini keşfettiğimiz bir dönemde olduğumuzu vurguluyor:“Yapay zeka, politik bir karaktere sahip ve ‘tırnak içinde’ düşünebilen ilk teknoloji. Tüm teknolojilerin politik bir yönü olsa da, yapay zekanın politikliği farklı bir düzeyde. Çünkü ilk kez insanlık olarak iletişim kurabildiğimiz bir teknolojiyle karşı karşıyayız. Bu teknoloji, etkileşim biçimlerimizi, iktisadi yöntemlerimizi ve gündelik yaşamımızı köklü bir şekilde değiştirme potansiyeline sahip. Tarihte bir faillik taşıyan ilk teknoloji olduğuna inanıyorum.”

Bilginin hızlı hali

Yapay zeka, bilgiye ulaşmayı her zamankinden daha hızlı hale getiriyor. Aladağ, yapay zekanın sunduğu bu anlık bilgi akışının, geleneksel öğrenme yöntemlerinden “ezberleme”yi boşa çıkardığını vurguluyor.

Ona göre, artık bilgiyi depolamak zorunda değiliz. Onun yerine, bilgiyi nasıl edineceğimizi öğrenmeli ve pratikte nasıl kullanılacağını anlamalıyız. Bununla birlikte Aladağ, olası risklerden de bahsediyor:“Ancak, bilgiyi yalnızca kısa vadeli bir işlev için kullanıp sonra unutan bireyler, uzun vadede derin öğrenme alışkanlıklarını kaybedebilir. Geleneksel öğrenme yöntemleri, bilgiyi tekrar ederek kalıcı hale getirmeye odaklanırken, yapay zekanın sunduğu hızlı erişim bu alışkanlığı değiştirebilir.”

Hızlı öğrenmenin kaçınılmaz sonucu: Dijital amnezi

Yapay zeka yoluyla bilgiye hızlıca erişebilmek, hafızamızın işleyişi ve bilişsel becerilerimizi de etkiliyor.

Psikolog Reyhan Ünver; Columbia Üniversitesi, Wisconsin-Madison Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi'nde psikoloji alanında akademisyenlik yapan Sparrow, Liu ve Wegner'in 2011 yılında Google’ın hafıza üzerindeki etkilerini inceledikleri çalışmaya atıfta bulunuyor. 

Eskiden önemli bilgileri ezberlemek ve belleğimizde saklamak zorundayken, şimdi internet sayesinde birkaç saniye içinde her şeye ulaşabilmenin Google Etkisi ya da Dijital Amnezi (hafıza kaybı) olarak adlandırıldığından bahsediyor:“Araştırmalar, bir bilginin kolayca erişilebilir olduğunu bildiğimizde, o bilgiyi hafızamızda tutmak yerine, nasıl ulaşacağımızı hatırlamaya eğilimli olduğumuzu gösteriyor. Yani, artık bilgiyi beynimizde depolamaktan çok, ona nasıl ulaşacağımızı biliyoruz.”

Ünver’e göre yapay zeka, bilgiyi filtreleyip organize edebilir. Böylelikle hem daha hızlı erişimi hem de kişiselleştirilmiş bir öğrenme deneyimini mümkün kılar. 

Bilişsel yükü azaltır, gereksiz bilgi kirliliğini önler. Ama bu olumlu yönlerin yanında bazı dezavantajlar da içerir. Mesela, derinlemesine öğrenme sürecinin zayıflaması: “Sürekli olarak algoritmalar tarafından yönlendirilen bilgi akışı, eleştirel sorgulama ve bilgiyi kendi zihinsel çerçevelerine entegre etme becerilerini azaltabilir.”

Hızlı bilgi, kimin bilgisi?

Bilginin hızla ulaşılabilir olması, onun doğruluğunu ve bağlamını sorgulama gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Aksine, bu hız, sorgulamanın önemini daha da artırıyor. Sosyolog Borabay Erbay da bu konuya dikkat çekiyor:“Bilginin doğruluğunu, kimin bilgisi olduğunu ve hangi bağlamda sunulduğunu sorgulamak gerekiyor. Eriştiğiniz bilgi yanlı olabilir mi? Hangi politik veya toplumsal yanlılıkları içeriyor? Bu soruları düşünmek önemli. Hızlı bilgiye erişip, hızlıca uygulama yaparak bu süreci tamamlıyorsunuz.”

Erbay, hızlı bilgiye ulaşırken atladığımız bir noktayı hatırlatıyor:“Eğer yapay zeka olmasaydı, belki de aynı problemi farklı bir yöntemle çözecektiniz. Fakat, burada hızlı bilgiye erişim sağlarken, kendi bağlamınızı değil, yapay zekanın sunduğu bağlamı dikkate alıyorsunuz.”

Özgür Poyrazoğlu ise bir kullanıcı olarak hızlı bilgiye erişirken cevapların doğruluğu hakkındaki şüphelerini paylaşıyor ve sıfırdan bir araştırma yapmak için hızlı bilgiye ulaşmayı tercih etmediğini ekliyor:“Hiç bilmediğim bir konuyu yapay zekayla araştırmayı doğru bulmuyorum, çünkü bazen dalga geçiyor gibi hissediyorum. Verdiği bilgiler bazen tutarsız veya alakasız olabiliyor.”

Yapay zeka “bilmiyorum” demeyi bilmiyor

Aladağ, büyük dil modellerinin bilgiyi ezberlemediklerini ve olasılık hesaplarıyla sonraki kelimeyi tahmin ettiklerini söylüyor. 

Bu yüzden de yapay zeka destekli sohbet botları, sorduğunuz herhangi bir soruya “bilmiyorum” diye yanıt vermiyor. 

Bu da verdiği bilginin doğruluğunu şüpheye düşüren bir yön: 

“Eğer yeterince eğitilmediği bir konuda soru gelirse tahmin yürütür ve bildiği az veriye göre cevap verir. Bu durumlarda gerçek gibi görünen ama yanlış olan uydurma bilgiler üretebilir. Bazen de soru doğru anlaşılmaz ve anladığı şekilde yanıt verebilir. Yine bu da yanlış sonuçlar üretebilir. Benzer şekilde eğitim verisi geçmiş yıllarla sınırlıysa bu seneye dair bilgi sormanız durumunda hatalı yanıt verebilir.”

Hâlâ kendimize güveniyor muyuz?

Yapay zekanın sunduğu hız kendimize olan güvenimizi de etkiliyor. Artık kendi hafızamıza güvenmek yerine, her şeyi dış kaynaklara devrediyoruz. Ancak Psikolog Reyhan Ünver, buna bir hafıza zayıflaması olarak değil, bir adaptasyon süreci olarak bakıyor. Çünkü beynimizin problem çözme sürecinde gereksiz bilgi yükünü azaltarak daha yaratıcı ve analitik düşünmeye odaklanmak da mümkün:

“Örneğin, bir matematik problemini çözerken yapay zeka, sadece sonucu vermek yerine adım adım çözümleri gösterdiğinde, kullanıcı düşünme süreçlerini takip ederek kavramsal bağlantılar kurabilir. Aynı şekilde, bilimsel ya da teknik bir sorunun yanıtına hızlı erişim, bireyin önceden bilmediği alanlarda fikir üretmesine yardımcı olabilir.”

Ancak hazır yanıtların kullanımında aşırıya kaçılması, beynin eleştirel düşünme, problem çözme ve mantıksal çıkarım yapma yetilerini köreltebilir. 

Ünver, zamanla bilişsel becerilerde tembelleşme ve yüzeysel düşünme alışkanlıkların gelişebileceği konusunda uyarıyor:

“Beyin, tıpkı kaslar gibi, kullanıldıkça güçlenen bir organ olduğundan, hazır bilgiye aşırı bağımlılık, problem çözme süreçlerinin etkinliğini azaltabilir.”

Tembelleşme ve yüzeysel düşünme risklerini oluşturanın yalnızca chatbotlar olmadığını belirtmekte fayda var. Reyhan Ünver, bu konuyu sosyal medya ve haber sitelerini de dahil ederek açıklıyor:

“Günümüzde sosyal medya, haber siteleri ve yapay zeka destekli bilgi sunucuları, içeriği özetleyerek veya parçalara bölerek sunuyor. Bu da uzun metinleri veya karmaşık konuları detaylıca incelemek yerine, kısa özetlerle yetinmeye neden olabilir. Özellikle, bilgiye hızlı erişim ‘anında tatmin’ beklentisini artırarak, uzun vadeli odaklanma gerektiren görevlerde sabırsızlık geliştirmeye neden olabilir.”

Emeğin değişen yönü

Reyhan Ünver’in hafızanın dönüşümünde adaptasyonu ele aldığı gibi Sosyolog Borabay Erbay da insanın en kuvvetli özelliği olarak adaptasyondan bahsediyor. Ancak Ünver’den farklı olarak konuyu piyasa koşullarındaki rekabete taşıyor:“Adapte olmazsanız, yok olursunuz. İnsan her zaman adapte olur, çünkü adapte olmazsanız bugün gidip yine kütüphanede literatür taraması yapmak zorunda kalırsınız. Örneğin, bir akademisyen iseniz, bu araçları kullanarak 3-4 farklı yayın yapmış birisiyle rekabet etmeye çalışırken, siz ancak bir yayın yapmış olursunuz.”

Borabay Erbay teknolojinin her zaman bizim hayatımızı kolaylaştırmak için var olduğunu ancak araba ortaya çıktıktan sonra bacak kaslarımızın güçsüzleşmesi gibi teknolojiyi kullanmanın da her zaman bir bedeli olduğundan bahsediyor. Kapitalizmle ilişkilendirerek kurduğu bakış açısını vasıfsızlaşma ile birleştiriyor:

"Piyasa koşulları, bizi bu teknolojiyi kullanmaya zorunlu kılıyor. Çünkü günümüzde hiç kimse, yapay zeka ile 10 dakikada çözebileceği bir sorunu, 2 hafta boyunca tek başına çözme lüksüne sahip değil. Kapitalist piyasa yapısında hız, büyük bir öneme sahip ve bu hızın içinde olmak zorundayız. Ancak piyasa koşulları altında bu teknolojiyi kullanmanın bedelini, maalesef vasıfsızlaşarak hepimiz ödüyoruz."

Kutsal yaratıcılık

İnsanlara atfedilen yaratıcılık, yapay zeka ile ilgili durumlarda nasıl konumlanıyor? Borabay Erbay, bu konuda müzik yapma aracı Suno.ai’yi örnek göstererek, yapay zekanın yaratıcı sanatlarda da var olabileceğini belirtiyor:

“Yaratıcılığı 'bizimdir, asla makinenin olamaz' gibi bir noktaya çekmek, problemin kendisini kaçırmak gibi geliyor bana. Herkes yaratıcı olabilir, tıpkı makineler gibi. Önemli olan, bizlerin birbirimizle nasıl iç içe geçtiği ve bu iç içeliği nasıl kullanabileceğimiz üzerine düşünmek.”

Özgür Poyrazoğlu ise yaratıcılıkla ilgili vicdan kavramına değiniyor:

“Vicdani olarak rahatsız hissedip, bu yazının tamamını ben yazmadım ki diyebiliyorum. Ama öte yandan bu yazıyı ondan istemesem, doğru prompt’u iletmesem hiç yazılmayacaktı.”

Poyrazoğlu, yapay zekanın yazdığı metne kendi kişisel deneyimlerini, esprilerini ekleyerek metni kişiselleştirdiğini söylüyor. Ayrıca, yaratıcılığın kişisel bir deneyim olduğunu ve en nihayetinde insana dayandığını ifade ediyor.

Otantik insan

Yapay zeka çağında geleneksel öğrenmenin, emeğin ve yaratıcılığın değişmesi, özgünlüğümüzü nasıl koruyacağımıza dair kaygıları da beraberinde getiriyor. Reyhan Ünver, otantik olma ve insan olma deneyimini şu şekilde tanımlıyor:

“Otantik olmak, teknolojiyi bir rehber olarak görmek ama kendi içsel pusulamızı kaybetmemekle ilgilidir. İnsan olma deneyimi, herhangi bir yapay zekanın tam olarak kopyalayabileceği bir hal değildir. Çünkü insan olma deneyimi, yalnızca bilgi işleme ve karar verme süreçlerinden ibaret değildir.”

Özgür Poyrazoğlu ise insan ve makineyi bir arada ele alabilmenin önemini dile getiriyor:

“İnsanla makine arasındaki karakteri anlayıp, o boşluğu doldurabilmek bence çok kıymetli. Bu yüzden buraya kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum.”

Borabay Erbay, yeni tür bir faillik ve bu konuda doğan ortak kaygıları değerlendirerek şu şekilde ekliyor:

“Kapitalizm, yalnızca üretim yaparak değil, aynı zamanda tüketim yaratarak da varlığını sürdürüyor. Milyarlarca insanı işsiz bırakabilir mi bu teknoloji? Evet, bırakabilir. Fakat bu durumda, üretimde azalma ve düşen emek ücretleriyle kar elde eden kapitalist şirketler, ürettikleri ürünleri kime satacaklar? Eğer herkes işsiz kalırsa, bu ürünleri kim tüketecek? Bu yüzden, yapay zekayı insanlıkla bir rekabet ya da düşmanlık ilişkisi olarak görmektense, daha geniş bir perspektiften değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.”

Görünen o ki, insan bilmediğinden korkuyor, ancak adaptasyon da kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Yapay zeka çağında öğrenme, yaratıcılık ve emek dönüşürken, insana özgü değerleri nasıl koruyacağımız sorusu giderek daha fazla önem kazanıyor.

🦉
Fayn, güç sahiplerini denetlemek, bakış açılarımızı genişletmek, yankı odalarının duvarlarını yıkmak ve 21. yüzyılın enformasyon karmaşasına direnebilmek için var. Fayn'ı abonelikle destekle!
Bağlantı kopyalandı!

Yazan:

Merve Kalkan

Merve Kalkan

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu, Gazetecilik ile çift anadal yapıyor. Yazmayı, okumayı ve kedileri seviyor.